14 Ocak 2010 Perşembe

TURİZM




TEL ATÇANA


Antakya-Reyhanlı karayolunun 22. km'sinde yeralır. Atçana höyüğü üzerinde M.Ö. 19 ve 15. yüzyıllara ait Hititlere ait iki saray harabesi mevcuttur. Dünyada tek olması ve işlek bir karayolu üzerinde bulunması nedeniyle turistik önemi büyüktür. Atçana höyüğü antik “Alalah” şehrinin kalıntısıdır. İlk yerleşim M.Ö. 3400
yılında başlamıştır. Alalah, Mısırlılar,Asurlular, Babilliler ve Etilerin birbirleriyle yaptıkları savaşlarda geçit yolu üzerinde bulunmasından dolayı devamlı olarak istilalara maruz kalarak defalarça yıkılmış, el değiştirerek yeniden kurulmuştur. Yapılan kazılarda 17 yerleşim tabakası tespit edilmiş, 4. ve 7.tabakalarda büyük saraylara rastlanmıştır. En eski saray, 7.tabakada, Babil kralı Hammurabi ile Halep kralı Yarim-Lam tarafından M.Ö. 18. yüzyılda inşa edilmiş olanıdır. Burada bulunan çoğu eserlerHatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

İMMA (Yenişehir Gölü)


Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde, Antakya'ya 40 km mesafede, Reyhanlı yakınında şimdi piknik yeri olarak kullanılan antik dönem yerleşim yeridir. Yeralı su seviyesinin yüksekliği sebebiyle oluşmuş bir göl bulunmaktadır. Göl kenarındaki gazinolarda dinlenebilir ve yemek yiyebilirsiniz. Özellikle öğleden sonraları, güneş çabucak dağların ardında kaybolduğundan, tatlı bir serinlik çöker. Bu dönem zarfında göl kenarında “haytalı” yiyerek serinleyebilir, “tuzda pişmiş tavuğun” tadına varabilirsiniz.

DOR MABEDİ
Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir.

SELEUCİA PİERİA


Antakya'ya 30 km uzaklıkta, Samandağ ın 5 km kuzeyinde, Çevlik yöresinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleucus Nicator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik kenttir. Antik şehir nhfdseiçerisinde tapınak, Akrepol, Nekropol alanı bulunmaktadır.

TİTUS TÜNELİ


Seleucia Pieria antik kentinin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları, yüksekliği 7 m, genişliği 6 m olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı, böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 m'si tünel, kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu giriştenÇevlik'e kadar 1380 m'dir.

KAYA MEZARLARI


Titus Tüneli'nin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta, 100 m kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır.

Burada kayalara oyulmuş mağaraları içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni, çukurun tabanındaki geniş mağaradır. İçinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.

CHARONION BÜSTÜ
(CEHENNEM KAYIKÇISI HERON)


Sen Piyer Kilisesi'nin 200 metre kuzeyinde, Antiochus IV Epiphanes (İ.Ö. 175 - 164) zamanından günümüze gelmiş yegane eser, bir kayaya oyulmuş Charonion'a (Yunan mitolojisinde Cehennem Kayıkçısı) ait dev büsttür. Hükümdarlığı sırasında kente yayılan veba salgınını durdurması için ilahlara yaranmak amacıyla yontulmaya başlanmış olan büst, salgının sönmesi sonucu tamamlanmadan yarım bırakılmıştır.

ANTAKYA KALESİ VE SURLARI


Antakya Kalesi ve surları, Seleucus I. Nicator tarafından Antakya şehri ile beraber inşa edilmiştir. Silpius (Habib-i Neccar Dağı)'un en yüksek ve sarp tepesi üzerindeki iç kale ve dolayısıyla şehrin etrafı yüksek surlarla çevriliydi. Uzunluğu 23.600 metreyi bulan surlar üzerinde yürünebilecek yollar bulunurdu. Bu yollar yardımıyla surlar üzerinden yürünerek kent çepeçevre dolaşılabilirdi. Yine surlar üzerinde, aralarında birer ok atımı mesafe bulunan çok katlı ve kare biçiminde 360 nöbetçi kulesi bulunuyordu. Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan yamaçlarındaki bölümü ile dere üzerinde aynı zamanda baraj ve köprü görevi de yapan Demirkapı bölümü sağlamdır. Günümüzdeki Habib-i Neccar Dağı'nın tepesinde yıkılmış sur ve burç kalıntıları ile iç kalenin kalıntılarını görmek mümkündür. Yıkılmadan önceki dönemlerde bu
surlar üzerinde çeşitli yönlere (İskenderun, Halep, Defne, Kuseyr gibi) açılan kapılar vardı. Bunların en önemlisi, şehre kuzeyden gelen yolların tek giriş yeri olan ve Asi
ırmağı üzerinde bulunan Köprü Kapısıydı. Kapı 19. yüzyılın sonlarında
kaldırılmış, taş köprü ise 1972 yılında yıkılarak yerine yenisi yapılmıştır.



DEMİRKAPI
St. Pierre Kilisesi yakınından geçen Hacıkürüş Deresi'nden akan şiddetli selleri kontrol altına alabilmek için Habib-i Neccar Dağı ile Haçdağı'nı birbirinden ayıran derin ve dar vadi
üzerinde surların devamı niteliğinde yüksek ve sağlam bir duvar olarak yapılmıştır. Aynı zamanda şehrin giriş kapılarından biri olarak kullanılmış ve demir parmaklıklarla korunduğu içinbu ismi almıştır. Bu duvar günümüzde hala ayaktadır. St. Pierre kilisesi yanındaki yoldan gidilerek görülebilir.



KOZ KALESİ (KÜRŞAT ŞATOSU)
Altınözü'ne bağlı Koz Kalesi köyündedir. Antakya Prensliği zamanında yapıldığı sanılan kalenin büyük blok taşlarla yapılmış iki burcu halen ayaktadır.



BAKRAS KALESİ
Antakya - İskenderun yolunun 27. km'sinde, yoldan 4 km. kadar içerde Bakras köyünün batısındadır. Sarp bir tepe üzerine çok katlı olarak kurulmuş olan kalenin halen birçok
mekanı sağlam durumdadır.



SARISEKİ ŞATOSU
İskenderun - Payas demiryolu üstünde 11. km'de, Haçlılar zamanında yapılmıştır.



PAYAS KALESİ
1567'de hendeği ile birlikte restore edilmiş bir Osmanlı kalesidir. Son yüzyılda hapishane olarak kullanılmıştır. Büyük Türk şairi Namık Kemal'de hapsedilmiştir.


DARBISARK KALESİ
(Ebu Yazed-i Bestami)

Kırıkhan ile Hassa arasında, Kırıkhan'a 4 km. uzaklıkta bir tepe üzerindedir. Beyazid Bestami Makamı Darbı-Sark Kalesi üzerindedir. 19. yüzyıl sonlarında burada bir cami ve türbe yaptırılmıştır. Her yıl binlerce kişi ziyaret eder


KÖPRÜLER

ROMA KÖPRÜSÜ
Ünlü taş köprü. İmparator Diocletian (284-305) zamanında yapıldığı tahmin edilir. Bugün için sadece resimlerde kalmıştır. 1972'de DSİ tarafından yıkılarak yerine günümüzdeki betonarme köprü inşa edilmiştir.

DEMİRKÖPRÜ
Antakya-Reyhanlı yolunun 20.kilometresinde aynı adla anılan köyde, Asi Irmağı üzerinde bulunan bu Taşköprü yıkılan Antakya Köprüsünün bir benzeridir. Ortaçağda
bu köprü bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya'nın savunmasında büyük rol oynayan yerlerden biriydi. Köprünün iki ucunda da kuleler ve kapılar vardı. Osmanlı
döneminde burada derbent teşkilatı vardı ve geçit ücretliydi. Kuleler 1837
yılında depremde yıkılmıştır. Köprü halen sağlamdır.

HABİB-İ NECCAR CAMİİ

Bir Roma tapınağından kiliseye, daha sonra da İslamların Antakya'yı zaptından sonra camiye dönüştürülmüştür. Anadolunun ilk camisidir. Kur'an-ı Kerim'deki yasin
suresinde adı zikredilmektedir. Kurtuluş Caddesi ile Kemal Paşa Caddesi kavşağında bulunan cami, Hz. İsa'nın havarilerine ilk inanan vebu uğurda canını veren bir
Antakyalı'nın adını taşımaktadır. Caminin kuzeydoğu köşesinde yerin 4 m altında Habib-i Neccarı'ın türbesi vardır. Buradaki mezarda Habib-i Neccar'ın başı bulunmaktadır. Gövdesi ise Silpius dağındaki bir mağaradadır. Bu nedenle adı geçen dağa
günümüzde Habib-i Neccar Dağı denilmektedir. Caminin mimari tarzı ortaçağ kiliseleri üslubundadır. Osmanlı döneminde caminin etrafı
medrese odaları ile çevrilmiştir. 17.yüzyılda eklenen minaresinin alt kısmı şark, üst kısmı barok tarzdadır. Cami iç kısmının uzeydoğu köşesinde Yasin Sûresinden bir âyet yazılı
kumaş ile çevrilmiş bir bölme vardır. Burası Habib-i Neccar türbesinin üstüne rastlayan kısımdır. Cami avlusu düzgün kesme taş döşelidir. Avluda bulunan şadırvan ise 19.
yüzyıl eseridir.
ULU CAMİ
Antakya camilerinin en eskisi ve en büyüğü Ulucami'dir. Minaresi en güzel
kilisenin kulelerinden daha güzeldir. Asi kenarındaki bu caminin içi, diğer tüm Türk camilerinde olduğu gibi çok sadedir. İçi kıymetli halılar ile kaplı caminin duvarlarında altın harflerle yazılmış ayetler vardır. Bu caminin Memlûk dönemi eseri olduğu, Osmanlı döneminde bir kaç defa onarım gördüğü sanılmakladır. Doğu- batı yönünde uzanan dikdörtgen planlıdır. Caminin Osmanlı tarzında yapılmış silindirik geniş gövdeli ve yüksek
minaresi şerefeli, sivri külahlıdır ve bir kaç defa tamir görmüştür. Üzerindeki1704 tarihli kitabe bir kaç onarımdan birine ait olmalıdır. Gravürlerde, minarenin 200 yıl önce de aynı stilde olduğu görülmektedir. Avlusu geniş, taş döşeli, şadırvanlıdır. Mimarı ve
yapılış yılı bilinmemektedir. Üzerinde, 1872 depreminden sonra onarıldığını
gösteren 1874 tarihli bir kitabe bulunmaktadır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder